Sunuş

ODTÜMİST bizim örgütümüz

Murat Efe Gönenç (ARCH'03)

Maraton

Burs için koşuyoruz!

Maraton

50'den sonra tekrar...

Sedat Taşkeser (IE'87)

Güncel

Kavaklık Direnişi

Haluk Ağabeyoğlu (ECON’83)

Güncel

5,8 Silivri Depremi

Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu

Anma

Taylan Özgür'ün katledilişinin 50. yılı

Tuncay Çelen (67-71 dönemleri ODTÜ MM öğrencisi)

Bir ODTÜ'lü

Dr. Ümit Özkan: "Kolayı değil, zoru seçin..."

Özay Yaşar (SOC'80), Yasemin Civelekoğlu (CHE'78)

Yorum

Diplomalar, Mezunlar ve Mezun Bilgileri

Nezih Yaşar (IE’82)

Haber

Hozakpur Torunundan Örnek Bir Davranış...

Ekonomi

Neoliberal İktidar ve Özne

Başak Coşkun (BA'97)

Enerji

Nükleerin dünyada ve ülkemizdeki serüveni

Murat Sungur Bursa (MM’78)

Müzik

Erdal Erzincan ve Gezici Bağlama Atölyesi

Yener Aydın (EE'76)

Gezi

Che Guevara’ya Dokunmak

Cem Sarvan (MINE'89)

Edebiyat

Müjde Alganer ile Ziziro Üzerine

Söyleşi: Hasan Reyhanoğlu (EE'99)

Fotoğraf Çalışma Grubu

Panning Tekniği ile Yaratıcı Deneysel Fotoğraflar

Yüksel Altun (PSY'86)

ODTÜMİST'den Haberler

Söyleşi-Gezi-Etkinlik

Mentorluk

Mentorluk Programları

Burstan Haberler

Mezun-Öğrenci Buluşması, Kütüphane Projesi...

Burstan Haberler

Destekçilerimiz

Ekonomi

Neoliberal İktidar ve Özne

Başak Coşkun (BA'97)

Son yıllarda dünya gündemini, giderek derinleşen siyasi ve ekonomik krizler, eşitsizlik, işsizlik, yoksulluk, küresel ısınmaya bağlı doğal felaketler, uluslararası ve yerel savaşlar, teknolojik gelişmelerle birlikte yaygınlaşan siber saldırılar, dijital güç savaşları, terör eylemleri, protestolar ve mülteci akınları belirlemektedir. Birleşmiş Milletler’in 2017 yılında yayınladığı raporda "dünya ekonomisinin sadece dışlayıcı olmakla kalmayıp istikrarsız olduğuna, gezegenin siyasi, toplumsal ve çevresel sağlığı için tehdit oluşturduğuna ... ekonomik büyüme dönemlerinde elde edilen kazançların orantısızca ayrıcalıklı bir azınlık tarafından biriktirildiğine... küresel talebin ücretleri artırmak suretiyle canlandırılması ve kamu harcamalarının artırılması için yürütülecek anlamlı ve sürdürülebilir çalışmalar olmaksızın, küresel ekonominin yavaş bir büyümeye, hatta daha da kötüsüne mahkûm olacağına"[1] vurgu yapılmıştır. Bu rapora göre işsizliği azaltan, sürdürülebilir, katılımcı bir ekonomik yapı kurmak için çevreye önem veren ve sosyal yatırımları önceliklendiren bir program geliştirilmelidir. Kamu harcamalarının artırılması, kurumsal vergi oranlarının kamu gelirlerini artıracak şekilde ayarlanması, vergi istisnalarının azaltılması, vergi cennetlerinin kontrol altına alınması, örgütlü emeğin desteklenmesi, güvencesizlikle mücadele edilmesi, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin azaltılması, finansal sermayenin uluslararası düzeyde daha sıkı denetlenmesi ve topluma daha fazla hizmet eder hâle gelmesi gibi adımları kapsayan yeni bir ‘New Deal’e ihtiyaç vardır.[2] Bu raporda sıklıkla vurgulandığı gibi "şirket iktidarı" makroekonominin, dağıtımın, kamuyu ilgilendiren politikaların ve düzenlemelerin şekillendirilmesinde haddinden fazla etkiye sahiptir.[3]

 

Oysa ki son kırk yıldır ABD liderliğinde Batı, toplumsal refahı ekonomik büyüme ve genişlemeye bağlayan, bunu sağlamak için dünya kaynaklarını (hatta bunlar tükendiğinde uzayda bulunabilecek kaynakları) sonuna kadar "piyasa"nın ve "şirket"lerin kullanımına açan serbest ticaret, rekabet, bireysel girişim ve beşerî sermaye ilkeleri üzerine inşa edilen küreselleşmeci ekonomi ve toplum politikalarını dünyanın geri kalanına dayatmıştı. Dolayısıyla, bugün dünyanın içinde bulunduğu büyük sorunlar, tam da son kırk yıla damgasını vuran neoliberal sistemin sonuçlarıdır.

 

Bu dönem sadece malların, insanların ve sermayenin serbest dolaşımını değil, aynı zamanda bir ekonomik ve siyasi rasyonaliteyi, kültürel ve toplumsal yapıyı ve en önemlisi belirli tipte bir "öznelliği" ihraç etmeyi de kapsamaktaydı. Dardot ve Laval’in Dünyanın Yeni Aklı adlı kitaplarında vurguladıkları gibi, neoliberal politika kapitalist birikim rejiminin "hem iktisadi hem de toplumsal krizine" bir cevap oluşturma iddiası ile ortaya çıkmıştır.[4] Neoliberal politikalarla kapitalizmin dönüşümünün birbirini destekleyerek meydana getirdiği "büyük dönemeç", kapitalizmin küreselleşmesine ve finansallaşmasına eklemlenmiş olan "belirli bir politik ve toplumsal akılsallık türüne tabi olmaya" tekabül etmektedir.[5]

 

Neoliberalizmin temel "yeniliği", iş gücünün ve nüfusun "niteliğinin" değiştirilmesidir. Neoliberalizmin bu şekilde dönüştürdüğü insan klasik bir emekçi değil, kendine ekonomik bir akılsallıkla yatırım yapmak suretiyle sermayeleşen ve kendini büyük özel sermaye adına "sınırsızlaştıran", "aktif" ve "etkin" bir ekonomik "özne"dir. İnsanlar üzerinde bu türden bir "bireysel" dönüşümün gerçekleştirilmesini mümkün kılan hukuki, siyasi, iktisadi, idari, toplumsal ve öznel veçheleri olan "genel" bir iktidar sistemi dönüşümüdür.

 

Bu dönüşüm sürecini daha iyi kavrayabilmek için, Michel Foucault’nun[6] eserleri ve dersleri önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Foucault, 1977-78 tarihli Güvenlik, Toprak, Nüfus ve 1978-79 tarihli Biyopolitikanın Doğuşu adlı ‘Collège de France’ derslerinde bedenlerin (ve bireylerin) disipline edilmesine yönelik mikro-iktidar teknikleriyle, nüfusun yönetilmesine yönelik makro-iktidar tekniklerini bağlayan kavramlar olarak "yönetim" kavramını, "güvenlik mekanizmaları"nı, "yönetimselliği" (‘gouvernementalité’), öznenin yönetimselliğin bağlaşığı olarak oynadığı rolü ve (neo)liberalizmi ele alır. Güvenlik düzenekleri "gerçekliğin" içinde işlev görürler. Bu türden bir iktidar, bedenleri bir norma göre disipline etmekten ya da hukukun üstünlüğüne dayanarak yasaklar koymaktan ziyade, insanların içinde yaşadıkları ortama müdahale etmek, belirli bir özgürlük ve dolaşım çerçevesi çizmek, bu bağlamda insan davranışlarını ve tutumlarını "yönlendirmek" ile iştigal eder. Foucault’ya göre "politik tekniğin hiçbir zaman gerçekliğin kendisiyle arasındaki oyundan kopmaması gerektiği yolundaki temel ilke" liberalizmin genel ilkesine bağlıdır.[7]

 

Nitekim Foucault, Biyopolitikanın Doğuşu’nun ilk dersinde, 18. yüzyılın ortalarında, "yönetim aklı" adını verdiği ve yönetimin kendisini hukuki meşruiyet üzerinden "dışsal" olarak değil, "ekonomi politik" üzerinden "içsel" olarak kısıtlamasına tekabül eden bir dönüşüm olduğunu vurgular.[8] Biyopolitikanın incelenmesinin de ancak merkezinde "nüfus" bulunan bir analizle, yönetimsel aklın içinde bulunan ekonomik hakikatlerin, hakikat rejiminin ve devlet aklını da kökten bir değişikliğe uğratan "liberalizm"in kavranmasıyla analiz edilebileceğini söyler.[9]

 

Ben kitabımda genel olarak Foucault’nun bu iki çalışmasını takip ederek, neoliberalizmin kurduğu "hakikat rejimi"ni, ürettiği "bilgi"leri, dayattığı "rasyonalite"yi[10] ve yönetimin meşruiyet ilkesinde yaptığı değişikliğin etki alanını analiz etmeye odaklandım. İnsanları hem iktidar ilişkilerinin bir parçası hem de üzerlerinde iktidar uygulanan birer "ekonomik özne"; toplumu da ekonomik öznelerden oluşan bir "nüfus" olarak ele alan neoliberal yönetimsellik anlayışının insanlar ve toplumlar üzerindeki etkilerini inceledim. Bu bağlamda, "hukuki bir inşa ve eser" olan bu sistemi bir varoluş tarzına çeviren rasyonaliteye, piyasayı devindiren güç olarak rekabete ve eşitsizliğe, neoliberal "beşerî sermaye" teorisine, bir "şirket, girişim, üretim"[11] (ve bir "yatırım" insanı) olarak ‘homo economicus’a odaklandım.

 

Neoliberalizmde söz konusu olan, satılmadan önce disipline edilmiş emek gücünün ötesinde, insan yaşamının bir bütün olarak dönüştürülmesi ile ilgili olan bir biyopolitadır. İnsanlar yaşamlarını sürekli bir ekonomik eleştirinin nesnesi haline getirerek aktif olarak özneleşmek suretiyle kendi kendilerini insan sermayesi olarak inşa ederler. Bir yönetim sistemi olarak neoliberal yönetimsellik, "ekonomik özne" imgeleminin dışında başka bir insan doğmasını ve gelişmesini, belirli türde bir özneyi "çağırarak" onun kurulmasını sağlamak suretiyle engelleyen bir iktidar kipine tekabül etmektedir. İnsanın sadece "hayatta kalmak" ve bunu sağlayacak olan birikimi kazanmak suretiyle "insan" olamayacağı ve kendini gerçek anlamda geliştiremeyeceği açıkken, günümüzde insanlar tuhaf bir "kendini gerçekleştirme" hayalinin peşinden sürüklenmektedirler. Bu sistem tam da yaygınlaştırdığı ekonomik rasyonalite ve kâr odaklı anlayış sebebiyle diğer her türlü amaç ve motivasyonu yok etmekte, insanın ve insanlığın potansiyelini yutarak ve bunları "beşerî sermaye”ye indirgeyerek sınırsızlaşmaktadır.

 

"Tek bir temel toplumsal politika vardır, o da ekonomik büyümedir"[12] düşüncesi çerçevesinde şekillendirilen bir "yaşam alanı"nda, verili haklara sahip hukuki ya da politik bir özne olarak değil, sivil topluma neredeyse organik olarak bağlanarak dâhil olan (bunun için çabalamak ve kendine yatırım yapmak zorunda olan) ‘homo economicus’, bu bağlamda biyopolitik bir kavramdır. Neoliberal yönetim mekanizmaları "bireysel" düşüncelerin, tutumların, arzuların ve hesapların, "makro(ekonomik)" hedefler, hesaplar ve rasyonalite ile bağlanması suretiyle hem bireyler üzerinde hem de nüfus üzerinde işletilir. Bu iktidar ilişkileri alanında devlet de "soğuk bir canavar" ve tekil bir fail olmaktan ziyade, yönetimsel iktidar ilişkileri çerçevesinde oluşup işlev gören dinamik bir yapıdır.

 

Devletler özel sermaye şirketleri ile ortak hareket ederek rekabet ve serbest piyasa ekonomisi kurallarını toplumsal alanın geneline yerleştirmek, gerekli hukuksal çerçeveyi çizmek, eğitimi uluslararası piyasa normlarına ve özel şirketlerin ihtiyaçlarına göre şekillendirmek gibi görevler üstlenmektedirler. Küresel neoliberal normlara yapısal uyum adımlarını atarak, ekonomik büyümeyi ve diğer ülkelerle rekabeti hedeflemektedirler. Nitekim, son yıllarda otoriter lider ve yönetimler, "bir şirket gibi yönetilen ülke" vizyonu doğrultusunda her kesimden geniş bir halk talebine ve onayına dayanarak genel ekonomik büyüme, istikrarı sağlama ve yatırımcı çekme gibi hedefleri gerçekleştirmek söylemiyle eşitlik, demokratik ve siyasi haklar, toplumsal barış ve hoşgörü gibi alanları gündem dışında tutmakta; hatta baskı, anti-demokratik uygulamalar ve zor kullanımı tam da ekonomik hedefleri gerçekleştirmek üzere işe koşulmaktadır.

 

Neoliberalizm ve onu takip eden aşırı sağ, otoriter ve hatta faşist hareketler, zaferlerini bir yandan da bu rasyonaliteye ve bu özneye borçludurlar. Sistemin en ciddi krizlerinde bile "başka bir dünya düzeni" talebinin güçlü bir şekilde ortaya çıkamamasının temel nedeni, neoliberal özneleştirme ve özneleşme süreçleridir. Ekonomik özneler de bu "düzen"i talep etmekte ve dolayısıyla "düzen"i korumak üzere uygulanan mekanizmaların bir parçası ve faili olarak işlev görmektedirler. Böylece kendini "ekonomi politik" anlayışı ile "kısıtlama" hedefi ile işe başlayan neoliberal yönetim, aslında daha az yönetme iddiası ile daha çok ve daha derinden yönetmektedir.

 

Ülkelerin ve kurumların bu şekilde yönetilmesi "katılım", "eşitlik", "özgürlük" ve "demokrasi" gibi kavramların özel biçimlerde bozunuma uğratılarak kullanışlı birer "işletme" stratejisine ve tekniğine dönüştürülmesini sağlamaktadır. "Özgürlük" artık neredeyse sadece rekabet etme ve piyasa eylemleri ile iştigal etme serbestliğine tekabül etmektedir ve bu hâliyle eşitsizliğin sürmesi için bir garantiye dönüşmüştür. (Örneğin, piyasa "konuşma özgürlüğü"nü tam da "ekonomik akıl" ve "yatırım rasyonalitesi" ile sınırlar. "Konuşma özgürlüğü" serbest piyasada belirli bir (sosyal ya da ekonomik) getiri elde etmek üzere yapılan bir girişim ve yatırım faaliyeti olarak kullanılmaktadır.)

 

Günümüzde kendi kendinden sorumlulaştırılmış ‘homo economicus’ için yatırımcılık ve girişimcilik, sistemde sağ kalabilmek için bir seçim olmanın ötesinde, zorunlu bir yaşam tarzına dönüşmüştür. Ekonomik ve toplumsal dalgalanmalar arasında yaşam savaşı veren, krizlerin, eşitsizliklerin ve dengesizliklerin bedellerini üstlenmek zorunda kalan bu özne, sistemin devamı için feda edilebilir durumdadır aynı zamanda. Sağ kalabilmek için yaşamı tümüyle kârlı bir yatırıma dönüştürmek ve servet edinmek bir zorunluluk hâline geldiğinden, ‘homo economicus’ tüm sınıfları kesen egemen bir varoluş modeline dönüşmüştür. Kendi kendilerini birer şirket gibi "işleten" ekonomik özneler, tam da bu şekilde "yönetilirler". ‘Neomanagement’ ("yeni işletmecilik"), bedenlerin ve zihinlerin bastırılması, emirler ve kontrolle yönetilmesi rejimi değil; arzuların, hazzın (ve korkuların) kışkırtılması, öznel hedeflerin ve motivasyonların tetiklenmesi suretiyle "ruh"un işletilmesi rejimidir.

 

Şirketleşmiş insanların varoluşları sadece ekonomik ve finansal davranışlarını değil tüm "yaşam"larını ve "tutum"larını bu düzeneğe göre şekillendirmelerine bağlıdır. İnsanların kendilerini sömürülen, zorlama ve terbiye yoluyla çalışmaya mecbur edilen varlıklar olarak değil, şirket kâr ederken kazanan "şirket ortakları" olarak algılamalarını sağlamak da "girişimcilik ruhu" sayesinde mümkün olur. Burada önemli olan nokta, klasik emekçi figürünü tanımlayan faaliyetin çalışma ve üretim olması; girişimci figürünün ise bütün varoluşu, yaşamı, psikolojisi, duyguları, hedefleri, eğitimi, ailesi, çocukları, arkadaşları, hobileri ve yaptığı yatırımlar ile bir "performans" oyunun içinde olmasıdır. Başarıya ve kazanca bağlı bir özdeğer inşası öngören performans-haz düzeneği risk, güvencesizlik ve krizlerle birleşerek insanları kapana kıstırmıştır.

 

Neoliberalizmin tahakküme yakınsayan doğrudan şiddet ve baskı uygulamalarını dışlamadığı ve otoriter yönetimlerin yükseldiği aşikârdır. Öte yandan, bu uygulamalar dahi belirli bir ekonomik rasyonaliteye bağlı olan yönetimsel iktidarın bir parçası olarak icra edilmektedir. "Tehlikeli" olan da budur. Dolayısıyla, "eleştiri" insanların düşüncelerini ve tutumlarını yönlendiren, imgelem gücünü donduran, belirli bir varoluş tarzını dayatan ve insanın kendisiyle dahi ekonomik bir eksende ilişkilenmesini öngören bir "etik" yapıyı zorunlu kılan bu özel tipte iktidara direnmenin temel şartlarından biridir. Neoliberal iktidar mekanizmalarına direnmek, yönetilen bir "nüfus" olmayı reddetmek, yeni yaşam olasılıkları ve öznellikler için alanlar açmak, ancak "düşünce" için alan açmakla mümkün olabilecektir.

 

------------------------------

[1] UNCTAD (United Nations Conference on Trade and Development), Trade and Development Report 2017: Beyond Austerity: Towards a Global New Deal, (New York ve Cenevre, UNCTAD, 2017), iii (çeviri bana ait).

[2] Age, xiii-xiv.

[3] Age, 27, 28 ve 160.

[4] Dardot, P. ve Laval, C., Dünyanın yeni aklı, Neoliberal toplum üzerine deneme, (I. Ergüden, Çev.), (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012), 245.

[5] Age, 246-248.

[6] Michel Foucault (1929-1984), psikoloji ve felsefe alanında Fransa’nın en önemli eğitim kurumlarında eğitim almıştır. Psikoloji ve psikiyatri üzerine çalışmalarını 1961’de yayınlanan Deliliğin Tarihi adlı doktora tezinde toplamıştır. Kliniğin Doğuşu (1963), Kelimeler ve Şeyler (1966) gibi eserlerinde kullandığı arkeolojik yöntemi Bilginin Arkeolojisi (1969) adlı eserinde detaylı olarak ele almıştır. 1970 ile 1984 yılları arasında Collège de France’da "Düşünce Sistemleri Tarihi" kürsüsünde ders vermiştir. Burada verdiği dersler daha sonra derlenerek kitaplaştırılmıştır. Hapishanenin Doğuşu (1975) ve Cinselliğin Tarihi (ilk cilt 1976) diğer önemli eserleri arasında bulunmaktadır. Özne ve öznel deneyimi, özne ve iktidar ilişkilerini merkeze alan çalışmalarıyla yeni bir eleştirel düşünce sistemi geliştiren ve yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olan Foucault, hem çağdaşlarını hem de kendisinden sonra gelen farklı disiplinlerden birçok kişiyi etkilemiştir. Bkz. Keskin, F., “Michel Foucault”, M. Foucault, Büyük Kapatılma içinde, (I. Ergüden, F. Keskin, Çev.), (İstanbul: Ayrıntı, 2011), 7-10;  Foucault, M. Güvenlik, Toprak, Nüfus, Collège de France Dersleri 1977-1978, (F. Taylan, Çev.), (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013).

[7] Age, 47.

[8] Foucault, M., Biyopolitikanın doğuşu, Collège de France dersleri 1978-1979, (A. Tayla, Çev.) (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2015), 11-18.

[9] Age, 22-23.

[10] Bu metinde "akılsallık" ve "rasyonalite" kelimeleri, insanların belirli bir ekonomi politik iktidar anlayışı çerçevesinde yönetilmesi amacıyla üretilen özel tipte bir "rasyonalite" anlamında kullanılmaktadır. Metin içinde her iki terim de zaman zaman kullanılmaktadır. Terimin gündelik yaşamda olumlu bir anlam yüklediğimiz "rasyonel" düşünceye yönelik eleştirel bir anlamda kullanıldığını vurgulamakta fayda vardır.

[11]  Foucault, M., Biyopolitikanın doğuşu, 128.

[12] Age, 125.
 

Başak Coşkun 1997 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nde lisans derecesini tamamladı. Profesyonel iş yaşamına 1997 yılında başlayan Coşkun, çeşitli yerli ve yabancı danışmanlık firmalarında ve bankalarda denetim, kurumsal finansman ve stratejik planlama alanlarında görev yaptı. 2016 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Felsefe ve Toplumsal Düşünce programında, neoliberal yönetimsellik ve özne alanındaki tez çalışması ile yüksek lisans derecesini tamamladı. Kariyeri boyunca birçok özelleştirme, şirket birleşmesi ve satın alma projesinde, banka ve özel şirketlerin stratejilerinin belirlenmesi sürecinde üst düzey sorumlu ve yönetici olarak görev alan Coşkun, büyük özel şirketlerin ve finans kapitalin siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlar üzerinde giderek artan şekillendirici gücünü, verili iktisadi ve toplumsal düzenin her gün daha da derinleştirdiği krizleri, eşitsizliği, güvencesizliği ve sistemin insan öznelliği üzerindeki derin etkilerini sorgulayan çalışmalarına devam etmektedir.

Yukarıdaki yazı, Başak Coşkun’un Haziran 2019’da yayınlanan Neoliberal İktidar ve Özne: Foucault’nun İzinde Güncel Bir İnceleme adlı kitabının giriş bölümünden yazar tarafından derlenerek hazırlanmıştır.