Sunuş

Değerli Üyelerimiz...

ODTÜMİST'den Haberler

Söyleşi-Gezi-Etkinlik

Burstan Haberler

ODTÜ Uzaktan Eğitim Süreci Araştırması

Söyleşi

Eski Rektörlerimizden Süha Sevük ile Söyleşi

Nezih Yaşar (IE’82)

ODTÜ'den Haberler

Çevrimiçi Buluşma & Covid-19 Aşı Çalışmaları

Söyleşi

Derneğimiz kurucularından Altan Lostar ile Söyleşi

Oya Tığlı (SOC’83), Uğur Ayken (ME’76)

Burstan Haberler

Her destek, kocaman bir gülümseme demek

#odtülüyalnızdeğilsin

Olağanüstü günlerde dayanışma

Güncel

Korona Dersleri: Ya hep beraber ya hiç birimiz!

Dr. A. Adnan Akçay (SOC'80)

Güncel

Covid-19: Ne Yapmalı?

Prof. Dr. Erol Taymaz (ME'82, ECON'85 MS)

Güncel

Geçmişten Geleceğe Küresel Kriz ve COVID-19

Mertkan Akay (ME'78)

Enerji

Ham petrol fiyatı “eksi” olur mu?

Sacid Aker (ChE'80)

Anma

Anılar Belleğimizin Bekçileridir

Bir Tayfur Cinemre kitabı

Arkeoloji

Kültepe Tabletleri Işığında...

Onur Doğan (CE'06)

Mentorluk

Beşinci yılında ODTÜMİST Mentorluk Programları

Felsefe

Korona günlerinde felsefe

Fotoğraf Çalışma Grubu

Karantinayı fotoğraflamak…

Edebiyat

Roman Serüvenim

Sevim Reşat

Edebiyat

Sergey Dovlatov

Hakan Sapmaz (ADM'85)

Burstan Haberler

Destekçilerimiz

Söyleşi

Derneğimiz kurucularından Altan Lostar ile Söyleşi

Oya Tığlı (SOC’83), Uğur Ayken (ME’76)

Derneğimiz ve Eymir Kültür Vakfı kurucularından Altan Lostar (ME’64) ile ODTÜ'nün Orta Doğu Teknoloji Enstitüsü adıyla ilk kurulduğu yıllardan başlayarak, arşivindeki fotoğraflarla günümüze bir yolculuğa çıktık.  
 
OT: Hocam, başlayalım mı?

AL: Efendim, Karadenizliyim, Hopa halkından biriyim. Bütün aile Hopa’dan sonra gurbete gitmişler ve İzmir’e yerleşmişler. Dolayısı ile babamın müteahhitlik yaptığı İzmir’de 1936 yılında doğdum. Annem Boşnak, babam Karadenizli. Keyifli bir çocukluğum oldu. 5-6 yaşına kadar İzmir’de, sonra bir süre babamın işi nedeniyle Bergama’da yaşadık. Ondan sonra 2. Dünya Savaşı başladı. Yoksulduk, işsizdik. Annemin elindeki, kolundakileri satarak hayatı idame ettirmek için İstanbul Aksaray’a göç ettik. Aksaray Yenikapı’da kalorifersiz, gariban bir apartman dairesine yerleştik. İlkokula orda başladım. 64. İlkokul diye bir okul. Odunumuzu, sefer tasımızı kendimiz götürürdük. Servis yok tabi o zaman, yürüyerek okula gidip gelirdim. Bir, iki ve üçü orada okudum, ondan sonra babam bir memuriyet buldu ve Ankara’ya taşındık.  Orada Necatibey caddesinde Saral İlkokulu okulum oldu. Bir tek arkadaşım kaldı hayatta olan ilkokuldan, o da Ankara’da, her zaman gelemiyor İstanbul’a, pek görüşemiyoruz. Atatürk Lisesi orta kısmı var, Ankara Koleji var. Ankara Koleji'nden sonra İngiltere’ye gittim, Brighton’a makine mühendisliği tahsili için. Bir sene okudum okumadım, tatil için geldim, o sırada Robert Kolej'in imtihanına girdim, biraz masraflı oluyor diye dışarda okumak. Yüz kişi alınıyordu, yüzüncü olarak girdim. Orda 6 ay okudum okumadım, Velit İsfendiyar hocamız, yengemin dayısıydı, "'Orta Doğu Teknoloji Enstitüsü' diye bir enstitü açılıyor, Ankara’ya gel bir imtihanına gir, burada başlarsın olmazsa’’ dedi. Babamın da işine geldi, benim de işime geldi tabii ve Orta Doğu’ya ilk Mimari’den sonra 1957 Mart’ın da Makine Mühendisliği açıldı, 30 kişilik bir kontenjandı. 3. olarak kazanıp girdim. Ve bu 1964 yılı mezuniyetine kadar sürdü. Çok uzun bir öğrencilik ve yapılacak birçok iş vardı. Öğrenciliğin yanı sıra çok sevdiğim tiyatro vardı. Genco ile de sahneye çıkmışlığım vardı Robert Kolej’de çok kısa bir süre de olsa. Tiyatro dışında briç çok büyük hobimdi, hala devam ediyor ama sadece internette oynayabiliyorum. Dediğim gibi 3 grup var, bir Atatürk Lisesi orta kısmından kalan arkadaşlarla beraberliğimiz var ayda bir yemek yediğimiz, Ankara Koleji'ni söyledim ve bir de tabii ODTÜ’lüler. Valla en büyük sıkıntım nefes darlığım, tabii 50 sene sigara, 50 sene nargile, 50 sene puro, 50 sene jitan (GITANES) yani en belalısı, en kötüleri, en ağırları sigaraların, yani cinayet... Mucize benim bugünlere kalmış olmam.

 

UA: Kaç sene oldu hocam bırakalı?

AL: 17-18 sene oldu. 18 sene önce bir ameliyat göğsümden. İşi o zaman bıraktım zaten, sigarayı da o zaman bıraktım. Hayatı bırakmadım da yapılacak olan şeyleri minimize ederekten yaşadım.

İstanbul’da derneğin ve vakfın kuruluş aşamasına gelirsek, Mahmut Mucuoğlu hocamız-abimiz, Makinacı, o ön ayak oldu İstanbul’da bir şube kuralım, bir vakıf kuralım diye. İşin başlangıcı odur; başlangıç baskısını üzerimizde kuran odur. Tabii Atatürk’ten alışmışız görmüşüzdür, içki masasında alınmıştır karar. Mahmut hoca ile beraber kafa çekerken bunun kararını verdik ve uygulamaya da koyduk. Sanıyorum başarılı olduk. Kemal Kurdaş tabii çok yakındı, vakfımızın bir numaralı üyesi, ben iki numaralı üyesiyim vakfın. Derneğin bir numaralı üyesi benim ve diğer 10 tane arkadaşın da isimleri gelecektir size.

 

OT:  Bir numaralı üyemiz Ege Cansen. Siz 10 numaralı üyemizsiniz. İstanbul Derneğin üyesi.

UA:  Kayıt değişmiş olabilir. Şubeden derneğe dönüştürdük ya…

AL:  Olabilir.

 

UA:  Siz o zaman burada İstanbul’da şubeyi kurdunuz değil mi, Ankara’da dernek kurulmuştu o zaman.

AL:  Evet dernek kurulmuştu, bizim Ankara’ya bir katkımız olmadı.

 

OT:  Mahmut Mucuoğlu'yla bu konuyu ilk konuştuğunuz yıl hangisiydi?

AL:  Mahmut Mucuoğlu'yla beraber, seneler geçip gidiyor, İstanbul derneğin kurulmasının senesidir, ordan bulabilirsiniz. 1986 mı?

 

OT:  Eymir Vakfı ile beraber kurulduysa '85 ya da '86 olmalı, çünkü ben de Eymir Vakfı'nın ilk kurucularından olabilirim.

AL:  Vakfı ilk kurduğumuz zaman 240 kişiydik.

 

UA:  Şubeyle birlikte mi kuruldu?

AL:  Aynı günler, aynı zaman içerisinde müracaatlarımızı yaptık. O zamanlar Maliye Bakanı Kurtcebe Alptemoçin, gene makinacı, onun aracılığıyla devletten arazi istedik ve vakıf olarak da gayemiz o zamanlar da burs için vergiden muafiyeti kullanabilmekti. Bu yapılan bağışların daha rahat ve büyük olması için. Fakat onu yapamadık, korktu Kurtcebe, o kararı vermedi, Bakanlar Kurulu'na aktaramadı, dolayısı ile öyle kaldı.

 

UA:  Şu anda vakfın öyle bir vasfı var, vergiden muafiyet alındı.

AL:  Evet, gayet güzel oldu. Çok güzel gidiyor, müthiş gidiyor. Çok güzel işler yaptı vakıf hakikaten, dernek de öyle.

 

OT:  Hocam, biraz da mezun olduktan sonra neler yaptınız, onu konuşalım... Nerelerde çalıştınız?

AL:  Ankara’da Et Balık Kurumu'nda çalıştım kısa bir süre, bu soğutmacılık konusuna da orda girdim. Et Balık'tan sonra ES diye teknik bazlı bir proje bürosunda çalıştım. Oradan sonra da İstanbul’da Tokar’a geçtim. Todori Karakaş, Mekanik klima. Türkiye’nin ilklerindendir. Todori Karakaş bir Rum üstad, onun kurduğu bir şirkettir.

 

UA:  Şu anda battı. Müteahhitlik şirketiydi.

AL:  Proje, müteahhitlik ve mümessillik şirketi. Carrier’in mümessili idi. Carrier’in mümessilliğine ben bakıyordum. 1973’den 1977’ye kadar Tokar’daydım. 1977’den sonra ayrıldım, kendi şirketimi kurdum. Projeler bana çok iş getirdi tabii. En büyüğü Eczacıbaşı. Oraya ilk Tokar’ın elemanı olarak gittiğim için gayet iyi bir ortam buldum. Koç ailesi kucağını açtı, Divan Oteli'nin bütün klima yenilenmesinin projesini ve uygulamasını yaptım. İlk işlerim o oldu. Ondan sonra ilaç sektörüne döndü işimiz, ilaç firmalarının klima işi, Eczacıbaşı olsun, Birleşik Farma İlaç Fabrikaları olsun, onların işini yaptım.

 

UA:  Ayrı bir uzmanlık alanıdır o değil mi? Temiz odalar vs.

AL:  Ayrı bir uzmanlık alanı ve uzun da sürdü. Şirketi kapatana kadar aynı konu günceldi ve benim için de çok iyi bir çalışma ortamı oluşturdu.

İsterseniz fotoğraflara geçelim, bunların üzerinden size anlatabilirim.

 

Bu bizim ilk makinacılar, Teknoloji Enstitüsü —henüz Ortadoğu Teknoloji Enstütüsü; ilk makinacılarından bir grup. Bilgin Kaftanoğlu, Özhan Dölen...

UA:  Bilgin Kaftanoğlu bizim bölüm başkanımızdı.

AL: Bilgin Kaftanoğlu, Oktay Erentürk, ben, Yalçın Belül, küçük olan arkadaşımız ve bu da bizim sınıfın penceresi. O zaman bu apartman Milli Müdafaa Caddesi'nde eski Emekli Sandığı binası, bizim ilk yerimiz...

 

Evet, bu bizim seyahatlerimizden; dış seyahatler, okul gezileri, PC Club diye bir kulübümüz vardı. Nur, bizim arkadaşımız, onun önderliğinde.

OT:  Okul dışı seyahatleriniz... İnceleme amaçlı mı yapıyordunuz?

AL:  İnceleme amaçlı, turistik amaçlı... Kani Gökpınar, Emin Çölaşan, Ömer, bizim Erdem’in kardeşi ismini hatırlayamayacağım, Satılmış şoför, bizim ilk şoförümüz, orda direksiyonu onu on geçe tutmayı öğrettiydi bize, dünya şekeri bir adamdı.

 

Bu da kampusda baraka dönemi, baraka döneminin bahçesi, bahçesinde de Akşit Bücük’ün arabası. Akşit Bücük hayatta hala, onunla beraber, onun arabası ile çok gezerdik. Öyle bir anımız bahçesinde çekilmiş olan, arka bahçesi Büyük Millet Meclisinin.

OT: 8-9 kişi sığmış gibi, 7 garanti de...

AL: Bu da Ankara, ilk talebe birliği komitesi olarak yaptığımız bir dönem. Bu okul dönemi. Resimler tam sıralı olamadı maalesef.

OT:  ODTÜ’deki öğrenci birliğinin kuruluşu mu?

AL:  Kuruluşuyla ilgili bir resim.

 

AL:  Gene okul gezilerimizden Zonguldak gezimiz; Emin Çölaşan başta tabii, öbürlerini biraz zor çıkarıyorum, kim olduklarını, herkes biraz kapkara. Elle yapıldı tabii o karalar, özellikle yapıldı.

UA:  Fotoğraf için...

AL:  Bu mesleki gezi, yani bizim PC Club'ın değil, hocalarımızın ayarladığı teknik geziler. Bu da sanıyorum aynı ekip. Bu madene girmeden, temiz olanı. Emin Çölaşan, ben, Timur Göksel...

UA:  Emin Çölaşan mühendislik yaptı mı?

AL:  Hayır, ekonomisttir. Ekonomiden mezun oldu. Bu gene aynı arabanın önünde barakanın kampusunda…

AL:  Efendim, bu hazin bir resim, çok hazin benim için. Bir tek hayatta olan Kani Gökpınar, hatta kitabı var; ODTÜ de var o kitabın içinde. Bunların hepsi kaybettiğimiz inşaatçılar, inşaat grubu.

UA:  Ankara Belediye Başkanlığı'na aday olmuştu, neydi ismi? Bölüm Başkanlığı da yaptı İnşaatta.

AL:  Rüştü Yüce.

 

OT:  Hangisi sizsiniz hocam bu resimde?

AL:  Ben yokum bu resimde. Rüştü Yüce, Özden Karagülle, Kani, sol baştaki de aklıma gelmiyor... Kani hariç hepsi vefat etti. Çok hüzünlendiğim bir resimdir bu. Çok sevdiğim arkadaşlarımdır... Makinacılar kadar İnşaatçılarla da beraber olmuşum. Öyle olmuş, öyle gelmiş...

AL:  Bizim Kurtcebe Alptemoçin, Nişan Yağlıyan —sonra Yağlıoğlu oldu. Nişan arkadaşımız makinacı, ben aşağıda, öyle bir Porche hava. Kurtcebe incecik kaytan bıyıklarıyla öyle.

UA:  Bakanlıkta da böyleydi galiba...

AL:  Öyleydi, öyleydi. Bu Ortadoğu Teknoloji Enstitüsü'nün balkonunda çekilmiş bir resim. Milli Müdafaa Caddesi'ndeki.

OT:  Merkez gibi bir yer miydi?

AL:  Hayır, daha üniversitenin kampüsü yok. Adı bile yok üniversitenin.

 

UA:  Dağınık binalarda, bir kısmı meclisin arkasında...

AL:  Hayır, daha oraya gelmedik, sadece Mimari ve Makina. 1957 senesindeki durum bu. 1956’da Eylül’de Mimari açılmış, 30 öğrencisiyle, onların resmi yok tabii. 20 öğrencisiyle Makina açılmış 6 ay sonra, 1957 Mart’ında. Sevim Toraman tek kız makinacımız.

 

OT:  Zonguldak’a gittiğiniz tarihler daha sonra, 1958-59’lar mı?

AL:  Tabii tabii.. Bu mezuniyet 1964. Efser Gözaydın, Ayşe Apak, Aydan Kalaşlar, sonradan karım oldu. İdari İlimlerden. O benim, anlaşılmıyor pek değil mi?

AL:  Efendim... tiyatro grubumuz. İşte Aydan Kalaşlar burda, Akşit Bücük burda, Kani Gökpınar oturuyor. Bu ODTÜ Tiyatrosu. ODTÜ’nün içinde kampusda.

UA:  O zaman da bir tiyatro kulübü var yani...

AL:  Evet… Ve tabii dışarda, Baraka kampüsünün dışında. Ahmet Gürel, Mustafa Kapancı. Barakaların olduğu yer.

 

AL:  Evet gene inşaatçı grup, Mustafa Kapancı, ben arkada, Rüştü Yüce ile Özden Karagülle tartışıyor.

UA:  Bu da baraka dönemi değil mi?

AL:  Evet, barakaların görünüşü bu, arkada görünüyor.

 

AL:  Efendim bir Uludağ gezisi bu, tamamıyla PC Club'ın bir programı. Uludağ da bomboş bir Uludağ yani, teleferiği falan filan yok o zaman. İnci ortadaki kızımız, öbür tarafta da benim. Ben, İnci Kurmuş ve Mahmut Telli. Gene aynı ekip İnci tepemizde, ben, Mahmut, ortadakini seçemiyorum, ben sağ başta, öyle bir grup.

 

AL:  Emin Çölaşan, Ersin, Mimari’den, ve ben. Bir hatıra fotoğrafı çektirmişiz.

 

AL: Evet Kurdaş’ın yemeği, Kurdaş bey oturuyor. Voleybolcu İlhan Çetinkaya, ben sağ başta burda.

OT:  Kurdaş’ın veda yemeği gibi bir şey miydi bu?

AL:  Yoo, öyle arada vakfı kurduktan sonra. Vakfın kuruluşu nedeniyle öyle bir yemek vermişti hoca. Eymir vakfının.

AL:  Bu gene aynı binada 1957’de Emekli Sandığı'nın arka bahçesi, Milli Müdafaa Caddesi. Gene Makinacıların beraber olduğu bir grup.

AL:  Eveeet, bu vakfın kurucuları, işte o isimler olsa size sayacaktım tabi, utanıyorum çocukların ismini hatırlayamadım. Ensar Zümre'yi hatırlıyorum tabii, Ayhan’ı hatırlıyorum. Ensar Zümre sağ başta, onun yanındaki ben, yanında İnci. Bu vakfın ilk kuruluşu.

 

OT: Orhan Kurmuş'un eşi İnci Kurmuş değil mi?

AL:  Evet soyadı Kurmuş, onun arkasında Ayhan var. Şu anda Amerika’da olan bir arkadaşımız var, o listeyi onun için rica ettim. Yani öyle tanımak için. Gene Vakıfla ilgili, Yücel Özden sol başta, Tevfik arkadaşımız, Ömer Perçinel sağdaki, gazeteci Ege Cansen ve ben. Ya kadeh vardır, ya sigara elimde başka bir şey yok… Ensar Zümre ile beraberiz karşı karşıya konuşuyoruz, öyle bir resim.

 

 

UA:  Yayınlarken orayı bulutlayacağız. Televizyonlarda öyle yapıyorlar ya, içki kadehlerini. —Şaka yapıyorum tabii ki.

AL:  Bu ilk kuruluş kararının verildiği zaman... Mahmut Muncuoğlu, ben, Ahmet Gürel, Yalçın Tonguç arkadaşımız. İlk kuruluş kararının verildiği şimdiki Marmara Oteli'nde.

 

UA:  Rakı masasında?

AL:  Evet rakı masasında... orda kurduk.

 

OT:  Tarihi hatırlıyor musunuz?

AL:  1986 demiştik.

AL:  Efendim, bu da Teknoloji Enstitüsü'nün kuruluşunda... ilk böyle bir resmimiz var. Ben, Godfrey, Enstitünün ilk direktörü, Amerikalı. O zaman rektörlük filan yok tabi. Onun yanındaki, bu Mr. Cox, Mimarı hoca. Dave Bruebeck piyanist, gözlüklü olan. Bu da böyle bir anı. Ben bu burunla zaten benim.

UA:  Hocam mühendis olmaktan dolayı mutlu musunuz? Yani bu mesleği seçmekten ve yapmaktan dolayı...

AL:  Mutluyum tabii. Bu hocanın kılığına kıyafetine dediği gibi “ye kürküm ye" oldu benim için. Yani hakikaten bir kürk oldu meslek, öylesine yararlı oldu hayatımda. Çok severek yaptığım bir konu oldu. Başka bir şey yapabilir miydim, olabilir... tiyatro yapardım belki ama bu kadar mesleki bir şeyin içinde olmak, yadırgamadım yani hatta sevdim. Ve ye kürküm ye dediği gibi o işin bana faydalarını gördüm hayatta.

 

UA:  Peki makinacılığı isteyerek mi seçtiniz, yoksa o bölüm kuruldu diye mi?

AL:  İsteyerek, hep isteyerek. İngiltere’ye gittiğimde bile, Brighton Technical College’da mühendislik eğitimi demiştim.

 

UA:  Robert Kolej’de?

AL:  Robert’te de yine Makina Mühendisliği, Orta Doğu’da da makina mühendisliği. Yani gayet kararlı gidiyordum makina mühendisliğine. Babam inşaat mühendisiydi. Babamın da tabii etkisi çok büyük meslek sahibi olmamda, tolere edemezdi bir tiyatroculuğu yahut başka bir şeyi. Mühendis olacaktım, onun da etkisi çoktur. İyi ki de olmuşum yani o yönde bir sorunum yok hatta mutluyum yani.

 

UA:  Bizim meslekte şöyle bir tatmin var: Bir şeye başlıyorsun, projesinden yapıyorsun ve çatıyorsun, montajını yapıyorsun, çalıştırıyorsun. Onu çalıştığını gördüğün an, fonksiyonlarını yerine getirdiğini gördüğün an, çok mutlu oluyorsun, değil mi hocam? Ben de aynı şeyleri yaşadım, yaşıyorum.

AL:  Tabii. Şimdi Koç Üniversitesi'nin kampüsü vardı İstinye’de. Eski kibrit fabrikası.

 

UA:  Evet orda çalıştık birlikte.

AL:  Tamam, orayı hatırlıyorsun belki, çatıda klima cihazları vardı ve oraya çıkamadık, yağmur yağdı üç ay o yaz. Çatı kayıyor basılamıyor, çıkartamıyoruz yani, yoksa vinçle çıkartacağız da fakat yürünmüyor, korkunç kaygan kiremitler yahut neyse o çatı kaplaması. Öyle bir ızdırap çektik. İş her zaman da o kadar kolay değil. Hop diye de olmuyor. 3 ay resmen Temmuz’dan Eylül’e kadar yağmursuz günü bulamadık desek yeridir. Hangi sene o, sen hatırlarsın...

 

UA:  1996-97 herhalde...

AL:  Zaten 2002’de ameliyat oldum, göğüs ameliyatı, bypass, metal kapakçık.

 

OT:  İşi de o zaman dağıttınız değil mi?

AL:  İşi de ondan sonra, Eczacıbaşı’nın büyük fabrikasını yaparken.

 

UA:  Çorlu’daki mi? Biz orada da çalıştık, ama siz?

AL:  Evet. Çorlu’yu. Ben, hayır, orda bypass edildim. Biz 6 ay çalıştık, projelerini yaptık. Ortağım projeleri koltuğunun altına aldı ve kaçtı benden. Benim de şirketin sonu oldu zaten. Boşu boşuna altı aylık bir süre, bir şirketi yürütmek çok zor. O bizim sonumuz oldu, şirketin sonu oldu. Benim sonum olmadı Allaha şükür.

 

OT:  2002’den sonra neler yaptınız?

AL:  2002’den sonra kayda değer, emekliliğin dışında, yaşanabilecek sağlık meselelerinin dışında bir şey yapmadım.

 

UA:  Abi bu BJK Plaza falan 2002’den önce değil mi?

AL:  Çok az bir şeyler. O benim işim değildi. Ben Haser firmasının elemanı olarak çalıştım.

 

UA:  Biz çünkü '95-96’da senle çalıştık; Kibrit Fabrikası, Koç Üniversitesi'nin ilk yerleşkesi şu andaki yerleşke değildi. İstinye’deki ilk kibrit fabrikası. Koç Üniversitesi 1998’lerde olmalı. Şu anda ne bilmiyorum... hala Koç’un mu o kibrit fabrikası?

AL:  Satmadıysa Koç’un; ben de hiç bilmiyorum.

 

UA:  O zaman Koç Üniversitesi orda kuruldu, ondan sonra şu andaki kampüse gitti.

AL:  Taner Şahin başladı ilk. Direktörü üniversitenin, Sarıyer’e taşındıktan sonra. Gene bizden inşaatçı.

 

OT:  Hocam, Ulus'taki arazi ne zaman üniversiteye tahsis edildi, onu hatırlıyor musunuz?

AL:  Vakfın kuruluş günlerinde. 1986’da.

 

UA:  Vakfın ve derneğin ilk yeri orası mıydı?

AL:  Hayır, daha evvel Levent’te bir yerimiz vardı.

 

UA:  Krizantem sokak mı?

AL:  Hayır, Krizantem sokaktan önce başka bir yerde kiracıydık.

 

UA:  Ben '90’da geldim İstanbul’a. '91’de derneğe üye oldum. Derneğin ve vakfın yeri Krizantem sokaktaydı o dönemde, derneğin başkanı da Vasfiye İpekçi’ydi. Ulus’daki arazi de vardı. Sonra Krizatem’den '93 ya da '94’de çıkıldı, araziye taşınıldı, orda iki tane baraka vardı. Ordaydı dernek ile vakıf. Benim başkanlığım döneminde de Demirel’in evinin de olduğu Etiler’de bir site vardı, orda bir yerde lokal açtık biz. Oranın işletmesiyle anlaştık, havuzu, restoranı vardı, bir süre orda devam etti. Dernek merkezimiz yine arazideydi, o dönemdeki tek dernek çalışanımız Nevay Samer de oradaydı.

AL:  Otobüs de gelmişti o zaman, araziye konmuştu.

 

UA:  Evet, Sami Caner getirmişti onu oraya.

AL:  Sonradan kütüphane yapılmış içine, ne güzel, akıllıca bir şey. Bir yerde resmini gördüm çok hoşuma gitti.

 

UA:  Dün gene konuşuldu, o araziyi biraz canlandırmamız lazım.

AL:  Yeddi emin olarak benim üzerimde o arazi, herkes ayağını denk alsın diyorum (gülüşmeler)

 

UA:  Orası bir lokal haline getirilecek, çay kahve belki hafif bir takım yiyecekler...

AL: Arkada Kenan Evren’in evi vardı, Ulus’taki arazinin arkasında. Kızları oturuyordu hatta, çok rahatsız oldular bizim orayı almamızdan ve epey alttan alta uğraştılar, başarılı olamadılar.

 

OT:  Bir gün sizinle birlikte gidelim araziye hocam.

UA:  Orda bir etkinlik olursa ben önceden telefon eder, gelir sizi alır götürür getiririm.

AL:  Harika olur, sağolasın.