Sunuş

Tayfur Cinemre Anısına

Uğur Ayken (ME'76) Yayın Kurulu Üyesi

Anı

Teşekkür mektubu

Tayfur Cinemre (ME'78)

Anı

Babam Tayfur Cinemre için

Cihan Cinemre

Anı

Yoldaşlık ile Beyefendiliğin birleştiği bir kişilik

Bora Işık

Anı

Menzile varamayanların öyküsü...

Ertan Günçiner

Anı

Yoldaşım Tayfur

Ahmet Tuncer Sümer

Anı

Motosiklet hikayesi

Esma Karaca

Anı

Anısına saygı ve sevgiyle...

Cem Tüzün (IE'88)

Anı

Mühendis Tayfur

Seçkin Nuzumlalı (ME'78)

Anı

Tayfur Cinemre için

Cem Sarvan (MINE'89)

Anı

’68 den ’78 e ODTÜ

Tayfur Cinemre (ME ’78)

Anı

Sevgili Tayfur...

Fotoğraf Çalışma Grubu

Anı

Yoldaşlık ile Beyefendiliğin birleştiği bir kişilik

Bora Işık

1949’da doğdu, 2019’da öldü. Kendine 70 yıl ömür biçmişti, tam da o kadar yaşadı Tayfur. Bu yetmiş yılın içinde öyle bir 5 yıl var ki bütün bir ömre damgasını vurdu: 1970-1974.

 

İnsan hayatında öyle dönemler vardır ki bir ömür boyu unutulmaz. Unuttum sanırsınız ama o oradadır. İnce bir kül tabakasının altına gizlenmiş bir kor ateştir o. İlk bakışta dışarıdan fark edilmeyen ama mevcudiyetini de hiç kaybetmeyen...

 

Tayfur Fen Lisesini bitirdi. O zamanlar Türkiye’nin ilk ve tek Fen Lisesi. Hocaları seçme, öğrencileri Türkiye’nin en iyileri. ODTÜ’nün Balgat tarafında. Birçok Fen Liseli gibi o da ODTÜ’lü olmak amacındaydı. Başardı. Makine Mühendisliği bölümünü kazandı. Yıl 1968.

 

1968! Dünya’da özgürlük, eşitlik, barış rüzgarlarının estiği, başka bir dünya özlemi ile dolu ve bunu hemen mümkün kılmak isteyen dünya gençliğinin eylemleri ile çalkalanan yıl... Fransa, Almanya, Amerika, Türkiye... Paris’te Üniversite işgalleri, Amerika’da Vietnam Savaşına karşı kitlesel eylemler, zenci ayaklanmaları...

 

Vietnam Savaşı, Küba Devrimi, Filistin Kurtuluş Örgütleri...

 

Türkiye’de de “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik” bir ülke kurup ve bir daha ülkemizin emperyalizmin kuklası olmaması için bunu sosyalizm ile taçlandırmak isteyen idealist ve mücadeleci bir gençlik vardı.

 

1968 Eylül’ünde ODTÜ’ye giren Tayfur’u 1969’un ocak ayında bir büyük eylem derinden etkileyecektir. ODTÜ’de ABD büyükelçisi Komer’in arabasının yakılması. Bu büyük meydan okuyuşun halka halka kitlelerce benimsenmesi, önce aydın kesimde, sonra işçi hareketinde sonra da geniş halk kitlelerinde destek bulması devrimci gençliği ümitlendirmiş ve cesaretlendirmişti.

 

Şubat 1969’da Deniz Gezmiş tutuklu ve Bursa hapishanesinde idi. Hapishanede öldürülmek istendi. Aynı tarihte Amerikan 6. Filosunu protesto mitinginde Taksimde yobazlar polis ile iş birliği halinde gençliğe saldırmış, insanlar ölmüş, yaralanmıştı. Derken Taylan Özgür Beyazıt’ta sokakta polis tarafından kurşunlanıp öldürüldü. Şehirlerde barışçıl kanuni eylemler kanlı bir şekilde bastırılıyor, devrimciler teker teker öldürülüyordu.

 

Bir yanda ümit, bir yanda ümitsizlik. Bir yanda cesaret, bir yanda endişeler.

 

2. Meşrutiyet nasıl ilan edilmişti? Enver ve Niyazi dağa çıkmış, Makedonya’da Osmanlı ordu gençliği ile halk birlik olmamış mıydı? Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında bir avuç değiller miydi? Castro ve Che 12 kişilik küçük Granma teknesi ile Karayipleri aşıp Küba’ya ayak bastıklarında kaç kişilerdi?

 

Haklıydılar, inançlıydılar, cesurdular, kendileri için bir beklentileri yoktu, ülkeleri için canlarını vermeye hazırdılar. O zaman harekete geçmek için beklemek neden? Madem ki şehirlerde kalleş emperyalistler hakimdi, o zaman dağlar bizimdi.

 

Tayfur böyle düşünenler arasında yerini aldı. Yoldaşları şiiri çok severlerdi. Şiir gibi yaşadılar. Her biri ayrı bir şiir oldu. Deniz, Yusuf, Sinan, Tayfur iki motosiklet ile Nurhak’a doğru yola çıktıklarında tarih Mart 1971’di. Gerçi Deniz ve Yusuf yakalanmışlardı ama Tayfur Sinan’ı istediği yere ulaştırmış, Nurhak’taki ekiple buluşturmuştu. Böyle işlerde bazen aksilikler olurdu. Sinan, Deniz ve Yusuf’un eksikliğini aratmazdı. Şimdi Tayfur’un yapması gereken bir görevi daha vardı. Deniz’in can dostunu Cihan’ı İstanbul’dan alıp Sinan’ın yanına götürmek. Tayfur İstanbul’da Cihan Alptekin ile birlikteydi.

 

31 Mayıs kara bir gün oldu. Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Kadir Manga Malatya’daki Kürecik ABD askeri üssüne eylem yapmak üzere hareketlenmişken öldürüldüler. Aynı gün Cihan ve Tayfur tutuklandı. Bu arada Sadi Koçaş’ın balyoz harekâtı ülke çapında bütün hızı ile sürmekte, yaşını başını almış profesörler evlerinden toplanıp hapse atılmaktaydılar, ülkede tüm evler aranıyordu. Her şey tersine dönmüştü! Manzara karanlıktı! Ama ne umut ölmüş ve ne de cesaret yok olmuştu!

 

Yakalandıklarında emniyette birlikte çekilen resimde Tayfur ve Cihan’ın ağızları burunları kan içinde, elleri kelepçeli gözüküyor. O genç yaşta, çocukluktan çıkalı daha birkaç yıl olmuş, annesinden babasından bir fiske bile yememiş, o güne kadar hep övgüler almış başarılı bir öğrenci, pırıl pırıl Atatürk devrimleri ile yoğrulmuş bu genç için o muamele ne kadar da hazmedilmez ve elem vericidir! Bununla da yetinilmemiş, günlerce süren işkencelere maruz kalmış ama başını öne eğmemişti Tayfur!

 

Sonrasında Maltepe cezaevinden kaçış için tünel kazılması, can dostu Cihan’ın öncelikle Denizlerin idamını önleyebilmek amacı ile diğer arkadaşları ile birlikte kaçmaları. Kaçışın Tayfur’a verdiği heyecan ve mutluluğun günler sonra Kızıldere’den gelen On’ların ölüm haberi ile derin bir kedere dönüşmesi.

 

Bütün yoldaşları onun için çok değerli idi ama ikisi ile çok özel anları paylaşmıştı. Onların yeri başka idi. Dağa teslim ettiği Sinan ve onun o an ağzından dökülen şiir ile işkenceleri birlikte göğüsledikleri ve sevgili oğluna ismini verdiği Cihan.

 

Bir ömür boyu sürmesi beklenen mahkeme ve mahpus hayatının 1974 affı ile sonlanması, Üniversiteye geri dönüş. Akranları çoktan mezun olup, para kazanırken, o sanki tembellik, haylazlık etmiş de yıllar öylece yitip gitmiş gibi, üniversiteye birlikte başladıkları arkadaşlarını 5 yıl geriden takip etmek durumunda kalması kim bilir o çalışkan, zeki ve başarılı gencin ne kadar da zoruna gitmiştir.

 

Onun bu yaşadıklarından tek biri bile bir insanı yaşıtlarından farklılaştırmaya, ömrünün geri kalan bölümünü esir almaya yeter. O ise bütün bunları kesintisiz bir çırpıda yaşadı.

 

Biz onu 1974-1978 arası başarılı bir öğrenci, sonrasında iyi bir mühendis, iyi bir eş, örnek bir baba olarak tanıdık. Hayatına damga vuran o beş yıl sonrasında Tayfur namuslu, çalışkan, eski dostlarına karşı vefakâr, tüm insanlara karşı yardımsever, toplum ve dünya sorularına duyarlı bir hayat yaşadı. Ama ağırbaşlı, olgun duruşunun ardında derinde yatan bir şeylerin olduğunu hep sezdik. Çektiği acılar ve üzüntüler önemsizdi ama bu süreçte kaybettiği yoldaşlarının hüzün veren anıları onu hiç terk etmedi. Hüznünü şu aşağıdaki dizelerle dengelemeye çalıştı ise de yetmedi, hüzün hep ağır bastı. Belki de o nedenle, hüznünü çalışarak bastırmak için, 70 yaşında hala işinin başında idi.

 

Yolun düşerse kıyıya bir gün

Ve maviliklerini enginin seyre dalarsan

Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla

Selamla onları yüreğin sevgi dolu

Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar,

Eşit olmayan bir savaşta...

Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden önce

Sana liman gösterdiler uzakta.

 

Unutulmayacak bir dost, bir arkadaşımızı bu dünyadan o sevgili yoldaşlarının yanına uğurladık. Hasret sona erdi, nurlar içinde, huzura kavuştu. Onu tanıdığımız için ne mutlu bizlere!